Kültür

Aynur Uluç: Pandora’nın kapısı

hatice yanık bulduğu her malzemeyi yaşamın içinde dönüştürmeyi başaran özel bir kadın.

6 Ocak 2020 Saat: 11:52
Aynur Uluç: Pandora’nın kapısı
Aynur Uluç: Pandora’nın kapısı

İSTANBUL

AYNUR ULUÇ

hatice yanık bulduğu her malzemeyi yaşamın içinde dönüştürmeyi başaran özel bir kadın. tam anlamıyla kombine bir sanatçı. şiirin içinde masal karar, resimlerinin içinden bir şiir geçer. oturur okur size bir dağın başında gibi dingin, bir ormanın içinde gibi sessiz ve bir çocuğun neşesi gibi coşkulu. kolunuzu verseniz dövmeler yapar kendinden uydurarak ama bir bakarsınız içinizden geçen şey nakşolmuş bedeninize. bir cımbız, eski bir tırnak makasından kıvrık bir ataç paslı bir iğneden bir destan akıtır tuvallere işleyip; olmadı şişelere, daha da olmadı ölü bir çekmeceden bir ışık demeti fışkırtmış görürsünüz. bir kumaş verin, size bir elbise diksin çıkarsın. bir iplik verin ayağınıza çarık diksin onunla. siz hiç bir şey vermeyin oturun sandalyeye ve içinizden ne çıkacak bekleyin oracıkta. bekleyin o ne görecek sizde. bir masal kahramanı gibi kulağınıza eğilip ne fısıldayacak boyama esnasında. hangi gölgenizi öpecek, okşayacak bilemezsiniz.. sizi neyle yüzleştirecek. ve bundan hiç ürkmeyeceksiniz.

işte yüzlerimizi, omzumuzu, sırtımızı yetmedi saçımızı kullandı boyamak için bu kez. boyamak için mi dedim.. hayır; buna resim denilemez. yapılan iş boya evet, yapılan işte renkler var, evet. ama her şey aracı aynaya bakmak için. o en çok ayna tutuyor çünkü içimize. unutturulan içlerimize severek okşayarak ayna tutuyor hem de.
ki o iç birimizin görünse de bu toplumun aynası. insanlığın aynası... doğa içinde kendine yabancılaşan insanlığımızın resmi çıktı ortaya bu çalışmada. kırk kadının yüzünde tüm kadınların içleri çıktı. erkeklerin içi çıktı doğurduğumuz ve doğuramadığımız çocuklarımızın gölgesi vardı dip boyalarda… bizi yoran ve kanatlandıran tüm dünya oradaydı.

insan bedenine resim akıtmak zordur. zordur insanın yuvarlaklardan oluşan teninde böyle rahat çalışmak çalışmak.. ama bir de ne çizeceğini kendisinin bile bilmediği bir resim çıkacak ya yüzünüzden düşünün. işte bu zorluk mu… zorluk denirse zordur her anayiğitin harcı değildir elini böyle kullanmak... ama hatice öyle rahat aktı ki uykusunda konuşur gibi konuştu bizle. ve sustu yer yer. şarkı söyledi belki içinden belki içimizde akan şarkıyı duydu, duyurdu. notaya döktü belki de bilmiyoruz o esnada neler oldu içinde. ne gördüyse onu resmetti; tek bildiğimiz bu.

evet, bu yaz gizli gizli bir çalışma yaptı hatice yanık. ve içimizi dışımıza çıkardı bu çalışmada. hem tanık olduk bu çalışmaya, hem model. hangimizi boyasa onun içi ayan beyan oldu dedim ya artık; birbirimizle yeniden bakıştık ve göz kırptık. hangimizi boyasa o yüzündeki gölgeyi gördü. biz de o kadının gölgesini gördük kelimelerin yetmediği yerde renkler konuştu. neşesini, kederini, öfkesini gördük dünyanın... gölge görmek kolay mı... değişip gelişenler oldu çaresiz... büyüyüp serpilenler oldu aramızda bu çalışmadan sonra… bu kadınlara bir haller oldu sözün kısası.

kerim eren belki tonlarca fotoğrafladı bu kadınları. her bir kadının yüzü en az bir buçuk iki saat sürdü boyanırken. ve müthiş bir performansla hatice nerdeyse yemeden içmeden saatlerce boyadı ya yüzlerimizi. kerim de aynı o şekilde kendinden geçerek fotoğraf çekti sürekli. döndü döndü çekti. saatlerce fotoğraf çekti o eşsiz mekanda...

mekan dizaynı da hatice'ye aitti. onun eli değen her şey bir başka şekle döker yüzünü. ve kerim bir asa gibi kullandı fotoğraf makinesini. dağda yürüyen bir dervişe döndü her fotoğraf çekiminde bir gün daha, bir gün daha… öyle özel kareler oluştu ki, ve o karelerde öyle konuşan ifadeler. birbirinden çarpıcı açılardan bize neler neler anlatan kadın yüzleri… hangisi seçilsin diye günlerce uğraşıldı. her bir kadının 400 kare fotoğrafı vardı en az elde ve hepsi birbirinden özeldi düşünün seçmenin zorluğunu.. en nihayetinde kırk iki yüzden kırk iki fotoğraf seçildi. en sonunda kendi yüzünü de boyamıştı hatice ve kerim çekti…

işte o rafine fotoğraflara bakacağız biz 11 aralık’ta şişli’de bizlerle buluşacak olan sergide. hatice ne de güzel boyamış diye de bakalım elbet fotoğraflara. kerim ne güzel çekmiş diye de bakalım… çünkü ikisinin emeği ve kendilerinden kattıkları acaip yetkin. ikisi de bu görme biçimimi hak ediyorlar fazlasıyla.. ama asıl kadının kendi yolculuğunu bulması yolunda yola çıkmış kadınların yüzdüşümlerini okuyacağız gözlerinde… bunu unutmayalım ki maksat hasıl olsun.

ağacı bahara cesaretlendiren kadınları duymuşsunuzdur bir ağacın çevresinde elele verip ağacı motive etmek için düzenlenen bir ritüeldir bu. ben bunu duyduğumda başım dönmüştü. ağacın etrafında kurulan bir şifa çemberi gibi. ağca şifa verirken şifalanan kadınlar… bunun haberini sosyal medya sayfamda paylaştığımda bi arkadaşım demişti ki;

“eskiden bizim köyde kadınlar, ölmek üzere olan ağacın etrafına toplanıp ağıt yakarlardı, şimdi ise bir şekilde ağaçlara can ne imiş ondan söz etmeyi öğrenmişler demek ki. ama bundan bütün bi ormana bahsetmezlerse erkeklerin hafızasında sadece ağıtlar kalacak... memelerinizden taşan sütünüzün hakkı için, bi el atın.."

bence de bu düşünme biçimini çoğaltmak lazım:) haydi hanımlar beyler göreyim sizi :) 11 ocakta hep birlikte orada olalım, duyalım duyuralım…ve yeşermeye hevesli ağaçlar olarak birbirimizin etrafında ritüeller kuralım o gün orada... belki siz de bir yüzden taşıp kendi renginizi görürsünüz, ya da merak edersiniz benim içimde hangi resim yürüyor.

işte bu soru için her şeye değer. tek bir soru ile başlıyor çünkü bütün devrimler.

YORUMLAR

Bu Habere Yorum Yapılmadı. İlk Yorumu Siz Yapmak İster misiniz? 
Lütfen Resimdeki kodu yazınız
 

Net Haber Ajansı Tavsiye Formu

Bu Haberi Arkadaşınıza Önerin
İsminiz
Email Adresiniz
Arkadaşınızın İsmi
Arkadaşınızın E-Mail Adresi
Varsa Mesajınız
Güvenlik KoduLütfen Resimdeki kodu yazınız