Güncel

Çok acılara, direnişlere tanık oldum...Mezara götürememki...

Onca yıl sonra neden yazmam, yanı başımızdan kan revan içinde götürdükleri ve bir daha haber alınamayan yiğit arkadaşlarımızın destansı direnişlerini hatırlatmak anılarını canlı tutmak içindir.

20 Nisan 2018 Saat: 14:48
Çok acılara, direnişlere tanık oldum...Mezara götürememki...
Çok acılara, direnişlere tanık oldum...Mezara götürememki...

Günün yorgunluğuna, sakat olan omuzun ağrı durumuna göre, her gece bir bölümü çalakalem yazılmaya çalışılan, 12 Eylül sürecini, tanıklıkları kaleme almanın, tanık olunanların bizimle beraber göçüp gitmemesi için çok gerekli diye düşündüğümüz masumane anılardır.
Onca yıl sonra neden yazmam, yanı başımızdan kan revan içinde, bir çuval gibi sürükleyerek alıp götürdükleri ve bir daha haber alınamayan hep yirmili yaşlarda kalacak yiğit arkadaşlarımızın destansı direnişlerini hatırlatmak anılarını canlı tutmak içindir. Kalorifer borusuna kelepçeli haftalar aylar geçirenlerin kardeşliği adına ilk kez izin alarak isim yazmaktayım.
Ya artık iplerini tamamen ele geçirdikleri ya da çözmekten umudu kesip sonuç alamayacaklarını düşündüklerini aşağı hücrelere atmaktaydılar. Buradaki zaman yukarıda uygulanan sorgulamaya ve uygulamaların yoğunluğunda en azından soluk alacak bir zaman kazandırdığı için önemliydi. 
Hakkımda somut bilgileri olmadığı, sadece şüphe ve tahminlerine dayanarak yapılan yoğun işkenceli ilk ayın son günlerinde kısmen rahatlamıştım. İşlerinin, gelip gidenin yoğunluğundan bana zaman ayırmaz olmuşlardı. 
Bir gün öfkeli tavırlarla kaldırıp başka bir odaya götürdüler, iki kişi kollarımdan tutuyorlardı, bu sahneyi daha önce yaşadığımızdan küfür etmeyim diye elleriyle ağzımı kapatıyordı. Sesini tanıdığım biri dili çözülmüş habire beni anlatıyordu. Göz bağımı yukarı kaldırıp konuşan vatandaşı gösterdiler, aynı anda onun da göz bağını çözdüler ve göz göze geldik. Bakışlarımla tokatlayabilmeyi çok isterdim ama sadece nefretle bakabildim, bakışlarımdan direndiğimi anladı napayım dercesine utanarak gözlerini aşağı indirdi. Ve benimle ilgili bilgi vermeyi kesti. Hakkımda söylediği sadece bir kod isim ve mahalli birimlerde çalıştığımdan ibaretti. 
Bu ufacık bilgiye bile 'mal bulmuş mağribi gibi' sarılıp işkenceye tekrar başladılar. Filistin askısı+falaka+elektrik+kum torbası+lastiğe oturtma yoğunlaştırılmış biçimiyle devam etti. Eforlarını boşa harcadıklarını anladıklarında haftalar geçmiş, bayağı yorulmuşlardı. Milletin ciyak ciyak bağırdığı elektriğin beni sadece gıdıklayabildiğini görünce morarmışlardır heralde. Sonralarda espri konusu yaptık bu gibi durumları, 'yorduk adamları, ama iyi yorduk, iyi ettik de yorduk, Keban'ı bağlayın lan ne yazar' deyip kakara kikiri güler olduk. 
Aynı dönemde yan yana kalorifer borusunda kelepçe kardeşliği yaptığımız bir arkadaş uzunca bir hastane sürecinden sonra tekrar yan tarafıma getirilmişti ama birşey yaparsanız elinizde kalır raporu nedeniyle elleşmiyorlar hatta kelepçe bile takmıyorlar arada gelip rahatsız edip gidiyorlardı. 
Ön tarafımızdaki masaya sırtı bize dönük birini oturtup gözbağı çözülü önüne kağıt kalemi verip yaz bakalım dediklerini ikimizde duyduk. Yaz diyorlardı o tamam abi olur abi diyor habire bir şeyler yazıyor krokiler çiziyordu. Bir ara başındaki polis uzaklaştı, benim gibi yan tarafımdaki arkadaş da görmüştü. Elleri bağlı değildi ve hastaneden yeni gelmişti bitap haldeydi ama zorlayarak kalorifer borusuna tutunup ayağa dikildi ve arkası dönük telaşla yazan-kroki çizen vatandaşa yaklaştı, ensesine esaslı bir tokat patlattı. Vatandaş kimin vurduğunu görmeden 'herşeyi yazıyorum valla abi' diye höykürünce, 'ne yazıyon lan kahpe biraz diren insanları ele vermeye utanmıyor musun!' laflarıyla oldukça afalladı, keşke kelepçeli olmasaydım dedim bir tokatta ben patlatırdım enseye. 
Gelecek zamanlarda ayrıntısını öğrendiğime göre iki tokatlık adam ile el ele ortalığı bayağı dağıtmışlar, vermedik bilgi yakalatmadık adam kalmamış, bir de öldürttükleri de var tabii. Keşke o gün tokattan fazla şeylere sahip olabilseydik... (Yıllar sonra bir kez cezaevi sürecinde karşılaşsak da ne bizi hatırladı ne de yediği tokatı, onlarca yıl sonra da mülteci olduğu Avrupa'da kanserden öldüğünü duydum.)
Kapı tarafında duran tokatı ve konuşmayı duyan görevli fırlayıp tokatı patlatan Türker Demirci'ye tekme tokat girişti. Kalorifere doğru yuvarladılar, yanıma kadar geldi, yaslandık birbirimize. El ayak çekilince enseye tokat vakasına bayağı zaman sessiz sessiz güldük.
Bölgelerine operasyona çıktıkları her gün için bir paket sigarayı ödül olarak alanları, teşkilatlarını çökertmenin ödülü olarak bekleme odasında masaya kurulup acılı Adana kebabı yiyen şefleri hayırla yad edip, yarın anlatmaya devam etmek üzere sakat omuz arası verelim.

YORUMLAR

Bu Habere Yorum Yapılmadı. İlk Yorumu Siz Yapmak İster misiniz? 
Lütfen Resimdeki kodu yazınız
 

Net Haber Ajansı Tavsiye Formu

Bu Haberi Arkadaşınıza Önerin
İsminiz
Email Adresiniz
Arkadaşınızın İsmi
Arkadaşınızın E-Mail Adresi
Varsa Mesajınız
Güvenlik KoduLütfen Resimdeki kodu yazınız