Hatırlamak için kaç kez bisikletten düştüm. Düşerek hatırlamayı o yıllarda öğrendim...
SEZAİ SARIOĞLU
Evden kaçınca yapraklarına saklandığı, gölgesinde evi, evdeki halleri sorgulayıp, çabucak büyümeyi düşlediği, onu bekleyen bir ağacı vardır. Başı dara düştüğünde çocuğun gelip dallarına, yapraklarına ve gölgesine sığındığı bu ağacı herkes tanır. Yaşına ve bedenine kenar süsü olarak ağaçları düşünerek büyüyen çocuğun ağacı beklemesi ise sevgisini eşit kılmak hevesidir. Yaşını gölgede büyüten çocuk bekler ki başı dara düşen ağaç da boynunda terli ferman gelip ona sığınsın. Sevmenin iki ayrı istikametten bir yolculuk vaadi olduğunu her ikisi de bilir. Seven, insan da ağaç da kuş da olsa kendisiyle yetinemez, gitmek için bir bahane bulur. Âşık ile maşuku biçimleyen bir iç yolculuktur ki, sadece onların bildiği ve günde üç vakit birbirlerine sayıkladıkları bir sırdır bu...
Benim hiç ağacım olmadı...
Yolumu gözlemedi hiçbir ağaç. Hiçbir ağaç yapraklarını sadece benim için biriktirmedi. Bunaldığımda, yapraklarının koynunda sakladığı rüzgârı boşaltmadı başımdan. Geçmişe ve geleceğe koşup terlediğimde sırtıma mendil koyar gibi uzatmadı dallarını. Ne çocukluk hayallerime karıştı suyu, ne de saçlarımın arasına sadece benim için rüzgarlandırdı şarkılarını. Ama ben bütün ağaçların ve ormanların sırdaşı oldum. Gövdelerine dayadım usulca kulağımı. Masallarını dinledim. Bir ağaçta uyudum, bir başka ağaçta rüya gördüm. Bazılarında sorularımı bazılarında cevaplarımı unuttum. Yine de benim hiç ağacım olmadı...
Ben nerede, ne zaman düşsem hep o ağacın altına düşerim.
Düşmeyi severim... Üşümeyi ve hatırlamayı da...
Her üçünü de bisiklet öğretti bana...
Düştüklerimi kimseye söyleyememek gibi bir huyum var....
Hatırlamayı özellikle severim...
(Eksik ve Uzak" adlı öykümden)
Fotoğraf: Biz Ünyelilerin "kavak" dediği Çınar Ağacı...