Kültür

Ressam ve heykeltraş Uygur Orhan, yazar şair Aynur Uluç'a anlattı...

"herşey hayata ve sanata dahildir"

25 Nisan 2017 Saat: 00:28
Ressam ve heykeltraş Uygur Orhan, yazar şair Aynur Uluç'a anlattı...
Ressam ve heykeltraş Uygur Orhan, yazar şair Aynur Uluç'a anlattı...

Ressam ve heykeltraş  Uygur Orhan, yazar şair Aynur Uluç'a anlattı: " herşey hayata ve sanata dahildir"

RÖPORTAJ: AYNUR ULUÇ 

Sanat insan beyninin mimarı ise, Uygur Orhan insan beyninin mimarlarından... Usta bir ressam ve heykeltraş... En güzel yanıyla kendisi tanımlıyor yaptığı işi: "sesimiz her zaman ezilenlerden yana oldu. renklerimiz ve biçimlerimiz dolayısıyla o tarafta oluyor... söyleşilerimiz... taşa değen çekicim... tuvale sürülen fırçam ve kalemim...hep o heyecanla ulaşıyor karsımdakine... geniş kitlelere" diyor. Şimdi heyecanla okumak kalıyor bize ve okuyucuya onun anlatımlarını... O'na ve sanatına dair her şeyi...

Aynur Uluç

o zaman ben girişi yapayım...

bir süredir fırsatım oldukça sayfanızı izliyorum. bakıyorum; ağlamak da gülmek de her şey var hayatınızda. çocuklar, hayvanlar, doğa...heyecan, muziplik, şiir... renkler... doğallık, sahicilik, merak, heves... aşk...bunlar yayılıyor sizden sürekli ve doğal olarak. ve bu ortamı kendi kendinize yaratıyorsunuz, farkındayım. dünyanın ortasına güzellikler bırakıyorsunuz; sosyal medyada da paylaşılınca yaşadığınız şehir ile sınırlı kalmıyor üretilenler... her temas edene bulaşıyor.. canlılığını sürekli sürdüren bu heyecanı görünce aklıma sizinle muhabbet edebileceğimiz fikri geldi... sanat insana en çok nereden bulaşır sizce.. yaşamdaki hangi hâller sanata yönlendirir insanı?.

Uygur Orhan

şiirce. diyelim... hayattaki çelişkileri ve sesimizi hangi tarafa koyacağımızı belirleyerek başlayalım.

Aynur Uluç

"şiirce" sözü çok şeyi anlatıyor.. ilk yanıta yakışır..çok temel bir yerden başlıyoruz desenize bu durumda; meselenin kökünden...

Uygur Orhan

sesimiz her zaman ezilenlerden yana oldu .renklerimiz ve biçimlerimiz dolayısıyla o tarafta oluyor... söyleşilerimiz... taşa değen çekicim..tuvale sürülen fırçam ve kalemim...

hep o heyecanla ulaşıyor karsımdakine... geniş kitlelere

Aynur Uluç

heyecan sanırım en temel noktası... hareket ve bereket noktası işin.

Uygur Orhan

doğada saklı olan ama herkesin göremediği kıpırtıları görüyorum..bazen tam karşımda duruyor..bazen de uzun araştırmalar ve deneyimlemeler sonucu çıkıyor... picasso'nun o çarpıcı bakış açısıyla başlayayım..

Aynur Uluç

çocuk olmak mı?

Uygur Orhan

portre çizerken "ön yüzü mü... içindekini mi.. yoksa arkasındakini mi çizeyim" demiş ya... ben bu sözün anlamını... uyandırdığı etkiyi daha yeni anlıyorum.

Aynur Uluç

aa bu sözünü bilmiyordum. biraz daha açar mısınız.

Uygur Orhan

...evet..çocuksu duyarlıklar...ben de hepten tam çocuk olmakla eşdeger işte..o yaratım sürecınde ..doğayı kopya etmek yerıne onu yenıden yorumlamayı ...o naiflik içinde ...ve içimdeki değişim duyusuyla yansıtıyorum çocuklara...ister yere yatarak..ister masada..ister sokaktaki şövalede..mekan farketmiyor..

ve şarkı soylerkenki heyecan..hiç bitmiyor benim özelimde...

Aynur Uluç

arkasını görmek deyince siz bir arkadaşımın yazdığı bir kısa anlatı geldi aklıma.... "mohawk kabilesinden dostum ağaçların arkasını gören reis, bi keresinde dostum baltalı ilah ayhor dedi, kimse ağacın arkasındakini merak etmiyor, ve önündeki beni görmüyor dedi, oysa ağaçların arkasını gören birinin ağacın önünde kendisinin bir görülen olması imkansız, bunu ona söylemeye içim elvermedi, çünkü söylese idim bir daha asla ağaçların arkasını göremeyebilirdi, benim için o ağaçların arkasını görememesi artık ağaçların bir arkası olmadığı anlamına gelecekti. o üzülüyordu ya önündeki beni göremiyorlar diye, oysa ikimiz de biliyorduk ağaçların önünde duran arkasını göremez, o zaman arkasını gören kişi diğeriydi."demişti.

Uygur Orhan

güzelmiş... buradan yukarda alıntıladığım picasso'ya gelelim..yani hem ön yüzdeki gerçekliğin arkasına... içimizdekini hep boyayarak... hep kazıyarak... hep çamur yapıştırarak...aslolan o ortamı yaratmak...saymadım bu kaçıncı atölye... ama en büyük atölye sokaklar...

Aynur Uluç

çocuklarla olan çalışmaların yapıldığı SANAT ODASI var biliyorum bir de hayatınızda... sıklıkla gidiyorsunuz sanırım oraya... sayfanızda görüyorum... "biriken heyecanlarımızı ortaya çıkarıyoruz...seriyoruz renklere.biçimlerin doğasını duyumsamaya ve yepyeni bir doğayı doğaçlamaya..işte bu atölye ÇIRA sanatın deneyimlerini burda da yansıtıyor....yaratmanın ön hazırlığı... ön dokunuşları bu sesler... kâğıda dokunan bilincin tık..tık..tık..müziği...dünya sanat günüymüş bugün..ne yapalım..ne yapalım dedik....pastel boyayla kağıdı seviştirdik...HAYDİ ..DOĞAYI YENİDEN DOĞAÇLAMAYA VE DEVİNDİRMEYE."demişsiniz dünya sanat günü'nde yaptığınız paylaşımda... yüzünüzde bir meraklı çocuk ifadesi... bu hâlden çok etkileniyorum. bulaşıcı bir enerjisi oluyor bakan kişiye. insanın çocuk olup resim yapası geliyor, diyebilirim duygumu anlatmak için... belli ki siz de çocuk oluyorsunuz o an.. çocuk olmak nasıl bir şey?

Uygur Orhan

atık nesnelerin geometirisıyle... ruhumuzdaki o çocuksu müzikle... yalansız ve pazarlıksız... ama yaraları olan, çağımızla derdi olanlar ancak gerçek yaratıcılığın büyüsüne kapılıyor.

Aynur Uluç

dertten besleniyor diyorsunuz en temelde... ilk baştaki dertte söylediğiniz gibi sanat ve derdi olmak meselesi.. daha yaşanılır bir dünyada yaşamak için var olana teslim olmak yerine elimizden geleni yapmak diyebilir miyiz çabamıza...

Uygur Orhan

sanat bir gereksinimdir ..işte tam bu noktada..ancak sanatı bir gereksinme duyusu yaratarak başlıyoruz işe... çocukların doğaçlamaları... ve bazen hiç bilmeyerek dramatize ettiği yaşantısını... bazen o "güzel günler göreceğiz çocuklar" diyen ... "motorları maviliklere sürdüren" o heyecan fazlasıyla var çocuklarda... çocuklar diyorum. gençler ve orta yaşlılar da çocuksuluklarını... işte tam da bu atölyede buluyor.. kendini ve kendini gerçekleştirememişlik duyusunu ortaya çıkarmak için.

Aynur Uluç

evet bir başka fotoğrafınızı daha anımsadım siz böyle deyince. o fotoğrafta arkadaşınızla birlikte dil çıkartıyorsunuz. çok sevimli bir haliniz var ikinizin de. o fotoğrafın sunum cümlesi de şöyleydi: "dil çıkardık umuda....KIRK KUP..KIRKINININ DA KULPU KIRIK KUP.." bu sevimli hâl sanatçının duvarlar arkasında görünen imajını yıkıyor, ulaşılabilir yapıyor bu tür hâllerin paylaşımı... birlikte biz de dil çıkartabiliriz bir gün hayata gibi bir duygu geçiriyor insana. ya da; biz de çıkartıverelim teşviki mi desem... hayatla eğlenmek, onu ti'ye alma hevesi... bazı şeyleri çok ciddiye alıyoruz. öyle bir arabesk tarafımız var toplumca. sizin gibi neşesi içinden fışkıran insanlara çok ihtiyaç var. duyarsız olmayıp ama o duyarlığı bir görev ciddiyetinde sunmadığı için bulaşmaya izin veren bir hâl bu. yüzünü umuda dönmüş bir hal.. sorunlara bakarak sorunun bir parçası olur insan; umuda bakarak umudun... bir gün sizi berkin elvan büstü yontarken görüyoruz, bir gün köpeklerin başını okşarken. bütünleniyor kendi içinde. ve bize de bir pay kalıyor dahil olabilmek için.. bu konuda neler demek istersiniz?

Uygur Orhan

hem bu dünyanın çocuklarını çöp kutusu görmelerine karşı durmak için... hem de siyasal bilincimizin karşı koyuşuyla... ben o slogansal... afişsel..beylik cümlelerden uzak, yepyeni bir ortam üretmenin duruşuyla..her şeyi bilinçli yapıyorum... o dil çıkarışım...o hâlim... ya da bir bisikletin üzerinde... fırtınaya karşı yürümenin sesiyle oluyor tüm bunlar... iyi ki çamur var... iyi ki, kalem var..iyi ki bir çekicimiz var..iyi ki fırçamız var, iyi ki bir mısramız var... o ki hep eğilir yaralarımıza..o ki karanlıkta...haydi...uyan ...borusu çalınıyor gibi hissediyorum. UYAN BORUSU hep çalıyor içimde.. her sabah... bugün bir şeyler daha yapmalıyım diye..

bir de sanki çok geç kalmışım bir yerlere... sanki o yaşanmamışlıklara yetişmek için tüm bunlar

Aynur Uluç

çok şey konuştuk yine devam ederiz bu noktadan ama şunu söylemek isterim... "dünyanın çocuklarını çöp kutusu gibi görmek"... bu cümle çok damıtılmış bir şekilde ifade etti pek çok şeyi birden... bu konuda bir kızılderili sözü var. şimdi aklıma geldi.. der ki "biz bu dünyayı atalarımızdan miras almadık çocuklarımızdan ödünç aldık." bu tür sözleri çok biliriz, duyarız sosyal medyalarda paylaşırız ama bir türlü yaşantılara girmez bu bilinç. işte bunu sanat yapabilir ancak...geç kaldığımız da acaba çocukluğumuz mu diye düşündüm okuyunca yazdıklarınızı..

Uygur Orhan

bu ünlü yazar EDUARDO GALEANO'nun galiba. ordan akılma yer etmiş.

Aynur Uluç

aa kızılderili atasözlerinden değil mi. ben hep öyle bilirdim. içinde kızıldereli felsefesi olduğu kesin ama sanki. galeano aynı zamanda tarihçi... bu tür öykü ve masalları çok iyi özümsemiş birisi...

Uygur Orhan

ben öyle biliyorum. şu kızılderili sözü atölyemde asılıydı. "İÇİNDE GÖZYAŞI OLAMAYAN ADAMDAN GÖKKUŞAGI OLMAZ"  diyordu kızılderililer. atölyemin en baş köşesinde asılıydı.

Aynur Uluç

ahh! çok güzelmiş... renklenebilmek için bihakkın o acıyı da bedeninden bihakkın geçirebilmenin birlikteliğinin coşkusu...

Uygur Orhan

bir de BEDRİ RAHMİ EYUBOĞLU'NUN ATÖLYESİNİN DUVARINA ASTIĞI YEMİN var. çok etkilenmiştim. yaptığın her şeye kendi rengini..ruhunu katmakla ilgili.. yoksa sanat haramdır diyor... çok uzun ınternette var..

Aynur Uluç

herkes kendi gözünün rengiyle bakıyor.. içinin rengiyle yazıyor çiziyor şekillendiriyor...

Uygur Orhan

Aynen

Aynur Uluç

ama buralara geçmeden önce şu sokak ressamlığı konusunda da konuşalım isterim. az önce hızlı geçtik orayı oysa çok önemli bir yanı sanatçılığınızın

Uygur Orhan

depremzedelere yardım olsun diye ..marmara depremi yılları... yagmur çamur demeden sokakta yardım yapanların portresini çizip armağan ediyordum. sayısız porte..sayısız karakter... on dakıkada çizdiğim... yıllar geçtikçe daha yalın çiziklere dönüştü. artık iki dakikalık ayaküstü portrelere dönüştü. halâ devam ediyor.. bahar ve yaz yaylarında çizmeye devam...

Aynur Uluç

sokaktaki bir duvara çizmenin itiraz eden de bir yapısı var sanki.. o duvarın orada oluşu çizmenin zeminini yani imkânını sağlıyor ama duvarlar bir yanıyla da engel oluşturur.sınır yaratırlar. ayrıca duvar yazıları da hep karşı duruşu imler.

Uygur Orhan

evet…haklısın…ama ben kağıda çizip veriyordum.

Aynur Uluç

bir de açık alanda olma özelliği var sokak ressamlığının. ve materyal sadece duvar olmak zorunda değil, nerelere çiziyorsunuz, boyuyorsunuz?

Uygur Orhan

kalıcı olarak alıp götürüyorlar. kayseri'de hiç duvar resmi yapmadık.

Aynur Uluç

aa bu da ilginç.. gereklilik olmamıştır... ya da başka gereklilikler ona henüz zaman tanımamıştır. belki de...

Uygur Orhan

şövaleyi sokağa kuruyorum... "aaaa ..benzemiş... aaa biraz benzemiş..kulağı küçük olmuş... alnı fazla geniş olmuş" gibi değerlendirmelerle... herkesin tam ortasında... tepkiler böyle...

Aynur Uluç

interaktif resim çalışması ))

Uygur Orhan

aynen

Aynur Uluç

"cahil değildim.ressamdım.dünyanın renklerine iyi ki kanmışım. affet NEŞET BABA"

Uygur Orhan

vayyyyyyyyyy!

Aynur Uluç

cümleniz bir başka anda şuna evriliyor: "cahil değildim.heykeltraştım. biçimlerin güzelliğine iyi ki kanmışım. affet NEŞET BABA"

Aynur Uluç

ben de neşet baba'yla yaptığınız dertleşmeden el alarak heykeltraşlık konusuna geçmek istiyorum. babanızla olan konuşmalarınız var. oğlunuz da yanılmıyorsam yontuyor. babadan oğula geçen bir heykel damarı var sanki.

Uygur Orhan

bir dolu harf... bir dolu hece... bir dolu mısra var evrende. şiir ki bir matematik... hadi başlayalım, diyorum. başlıyoruz atölyede... birbiriyle ilgisiz..çok uzak çağrışımları on dakikalık süreyle yazıyoruz; tüm atölye arkadaşlarımız.

Aynur Uluç

ki her şey birbiriyle ilgilidir aslında:)

Uygur Orhan

neler çıkıyor..neler... ben şairliğimden utanıyorum. aman tanrım..nasıl ögeler kuruyor o çocuklar.

Aynur Uluç

bedri rahmi gibi mi? türküleri duyunca utanır ya...

Uygur Orhan

aynen öyle...o nasıl imgeler...

Aynur Uluç

"güzeli gören göz güzeldir"derler..bir de o güzelliklerin içlerden çıkması için köprü olma çabası var.. sizde görüp beni en etkileyen belki de bu yanınız. üretmek, tek başına üreten olup kendinizi yüceltmek yerine birlikte üretimin tadını aramak ki; hiç bir şeyde yoktur o tat

Uygur Orhan

"köprü olmak" ...ne güzel deyim..belki tam da istediğimiz gibi ulaşamazsak da...

Aynur Uluç

kendinden soyunabilmeyi gerektirir. bir çok şeyi aşmış olmayı gerektirir hayatta. o dili çıkarabilmeyi gerektiriri diyelim ))

Uygur Orhan

dünyanın diğer ucunda acı çekenler de beni ilgilendiriyor..yanıbaşımda açan bir begonya da...

Aynur Uluç

"budur.." diyor ya gençler... ben de genç sayılırım "budur"diyeceğim sözün burasında)))))

Uygur Orhan

evet :) öğrencilerimden çok şey öğrendim. deneyimlerimi paylaştıkça onlar da çok çarpıcı şeyler paylaştılar benimle. o yüzden eğitici yanım hep böyle etkinliklerle dopdolu... meselâ izmir selçuk'da evrensel gençlik kültür kampı'nda uluslararası bir etkinlik düzenlemiştik ve 3500 kişiyle GUERNICA HEYKELI yaptık o etkinlikte... daha neler neler... yedi  tiyatro... ve dört şiir sergisi... geleneksel okul etkinlikleri...

Aynur Uluç

"ve bir ağacı yakmanın dayanılmaz hafifliği..." :) böyle demiştiniz bir defasında. bu cümleniz çok ironik, çok şiirsel... ağacı yakmak tanımı ve milan kundera'ya gönderme içerecek şekilde "dayanılmaz hafiflik" sözleri birleşince çok fazla şey anlatıyor oluyor bu cümle.

Uygur Orhan

kendimden soyunmak... dalıvermek... ve daldığımız o şeyden sıyrılıp yeniden bakmak...

Aynur Uluç

ki hepsi içiçe... tiyatro... oyun... mizah ve edebiyat ilişkileri... ciddi şeyler hep asık suratlı olmak zorunda değil...

Uygur Orhan

bir iz bırakmak ağaca... biz de buradayız demek... halâ doğanın güzelliğinde saklı titreşimleri duyumsatmak... ağaca iz bırakmak... şimdi gelelim yukarıdaki saptamana...

Aynur Uluç

gelelim valla)))))

Uygur Orhan

bir kımıltıyı duyabilmek... asık suratlı felsefik şarlatanlıklardan uzak olmak... insanın çok geniş yelpazede olan beyninin kıvrımlarında çok yönlü uğraşılarda bulunmak... roman yazan matematik fizik öğrencim de var... şiir yazıveren coğrafya öğrencim de var. insanın içinde bu bir kere başladı mı, durdurulamaz bence.

Aynur Uluç

evet, benim de şiire ilk bulaştığım zamanlarda çok dikkatimi çekmişti bu konu. sürekli bölmeye, tasniflemeye çalışıyorlardı şiirle uğraşanlar... nerdeyse yazının içinde bile bölüyorlardı. öykü ile uğraşırsan şiirin kaçar, gibi cümleler düşüyordu sürekli kulağıma... sonra şiirin matematik olduğunu anladığımda hiç birisine kulak vermedim.)))))) ve tasniflemenin nasıl bir anlama engeli oluşturduğunu fark ettim. sanatı içiçe yönüyle ele alışınız beni hemen cezbetti o yüzden. bu konularda antenlerim açık. )))))

Uygur Orhan

hiçbir çizik boşa gitmez.. gerçeği bulma dönüştürme uğraşısında olan bizler devrimci bir eylemdeyiz.. sanat eyleminde..doğada bulur karşılığını her şey... doğayı yeniden soyutlamadayız... çiçekteyiz... az çizik çok estetik sözünün içindeki alt metinde bunlar yazıyor kafamın içinde.. hele bir nehir gibi coşa geldi mi... sen seyreyle yontuyu... resmi... müziği... çizgilerin bile hacmi var. attığın çizgi öyle iki boyutlu değil işte... sen yeni anlıyorsun bunları uygur, diyorum kendime. o bütünselliği yakalamak çok zor bir şey değil... uzaktaki ve yakındaki çizgilerin diyalektiğini yakalaman gerekli... hayale yer vermen gerçekleri sakladığın anlamına gelmez.. çünkü gerçeğin yansımasıdır ve yeniden kurgulanmasıdır sanat...

"çukur form yoktur, iki ayrı formun birleşen yüzeyi vardır" diyen bilge taşçı babamı anımsadım birden. ben yontma çırakken ki halâ öyleyim... parmağımla çamurda delikler açarak yüzey yapmaya çalışırken söylemişti tüm bunları. iki ayrı karşıt yüzeyli formun birleşen yanından yeni bir form çıkararak bütünü sarıyordu... ama tek bir formu bozmayarak... sen de al eline kafanın kara kömür kalem boşluklarında gezinen sesleri bir beyaz kâğıda dök... dök... dök... kaygıların olacak doğallıkla... benzetme kaygın ile yeni bir doğa yaratmak arasındaki derin çelişkiyi duyumsa... ayrılanın ve sana koşuvermekte olanın eytişimselliğini... yani yoldaş... o kaçınılmaz olanın çiziklerini... yaralarımızın ve çiziklerimizin kardeşliği adına... haydi... boş durma, diyorum kendime her sabah yeniden... yeniden...

Aynur Uluç

babanızın sizde etkisi büyük :)

Uygur Orhan

babam heykeltraştı ve evimiz atölyeydi. elazığ'da kerpiçten bir atölye... 1970 li yıllar... babam da koltuğunun altında "akbaba" gibi bilumum mizah dergileri ve heykelciklerle gelirdi evimize. çok etkilendim babamdan. o yapardı, ben seyrederdim. ve, "maymun gibi taklit etme doğayı" derdi hep. sanat taklitten doğar ama orijinal eserler yeniyle başlıyor... yeni bir şey yaratmayla... babamın kitaplarını, cep kitaplarını... picasso... van gogh... okula götürüyordum ve teneffüslerde bakıyordum hep.

Aynur Uluç

bir de plâkları vardı sanırım babanızın... fotoğraflarını ve videolarını gördüm plâkların.

Uygur Orhan

evet babamın plâkları... mahsuni'den... âşık pervari'ye... nesimî çimen'den... aşık ihsani'ye... babamdı ilk kez yatağımın başucunda bana diyalektiği öğreten... niceliksek dönüşümlerin niteliksel sıçramaya neden olduğunu... bu yüzden; umudumu bu yüzden hiç yitirmedim. çünkü biliyordum ki hep değişecek her şey.

Aynur Uluç

babadan alınan ne güzel bir el... :)

Uygur Orhan

bana el verdi. evet... tam tamına böyle... o'na da bir başkası vermiş.

Aynur Uluç

"karanfil elden ele" 

Uygur Orhan

o ustalar da bir önceki ustalardan almış... veeeeeeee... ondan daha önceleri... ve zenci sanatı. ve mağara insanlarının çizimleri... yani çelişkiler var oldukça sanat da var olacaktır. 

Aynur Uluç

"yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek "demiş adnan yücel şiirinde ve siz eklemişsiniz... "ve olduktan sonra da çamurla oynamaya devam... " demişsiniz... şiirlerin üretilmesi şairinin onları bıraktığı yerde bırakmayıp hayatın içinde yolculuğunu sürdürmek beni çok etkiler. bir tabu alanını da kırdığı için bu devam dizeleri ayrıca hoşuma gider. o yüzden bu dizenin devamını üreterek yaşam içinde yürütme şekliniz dikkatimden kaçmadı. elden ele yürüyen sanatı konuşurken bu örnek de yakışır buraya...  siz de elinizi oğlunuza mı veriyorsunuz ve öğrencilerinize?... ve sizinle temas edip o eli tutacak olan herkese elbette...

bu arada, kitabınızdan hiç söz edemedik... yeni şiir kitabınızın yasak meyve yayınları'ndan yakında çıkacağını biliyorum ama ben öncelikle "roboski ölüleri"nden söz edelim istiyorum şimdi.

Uygur Orhan

evet ROBOSKİ ÖLÜLERİ...hiç unutamadığım o kıyımın çocuklarına adadığım son kitabım.andan yücel festivalinden SENNUR ABLAM'danalmıştım ödülü.

Aynur Uluç

fotoğrafınızı gördüm evet.

Uygur Orhan

düzyazı şiirlerden oluşuyor... ayrıca resimledim. kabaca yontulmuş bir heykel gibi bence şiir...

Aynur Uluç

oyy çok güzel bir benzetme oldu bu.

Uygur Orhan

cilâlanmış... parlatılmış, övgülerden uzak bir köşede bekliyor kitabım.

Aynur Uluç

şu hikâyeyi internette okumuştum ve beni çok etkilemişti."bir zamanlar koca bir granit parçasının üzerine eğilip çalışan bir heykeltraş varmış. o biçimsiz kayayı günlerce oymuş, kazımış durmuş. bir gün yanına bir çocuk yaklaşmış ve: “o kayanın içinde ne arayıp duruyorsun?” diye sormuş. heykeltraşın bu soruya yanıtı: “bekle ve gör!” olmuş. bir kaç gün geçip çocuk tekrar heykeltraşın yanına geldiğinde, artık heykeltraş o koca granit parçasından çok güzel bir at heykeli ortaya çıkarmış. çocuk hayranlıkla ata bakıp heykeltraşa dönerek demiş ki: “peki ama kayanın içinde at olduğunu nereden biliyordun?

sanırım o atı görmekte bütün mesele... yani içinizde o atı görünce kapasalar da kapıları, tüm haber alma araçlarını... o atı görüyorsanız o derinde. acıyı ve sevinci... onu dile getirmek artık şiir olmaktan başka yol bulamıyor kendine...

Uygur Orhan

evet...kayanın niçindeki at ve daha niceleri bekliyor yontulmak için...

 Aynur Uluç

"roboski ölüleri" kitabınızı henüz okumadım ama ben böyle duyumsadım içindekileri; sizi tanıyorum çünkü yaptıklarınızla... kabaca yontulmuş bir heykel gibi şiir, sözünüz de bunu destekledi şimdi algımda.

Uygur Orhan

unutmuşsak... bil ki kalbimiz kurumuştur...

Aynur Uluç

şiirin kabaca olan hâlini de iyi anlatıyor, ki şairler de şiiri kutsallaştırmayı sıklıkla yaparlar.

Uygur Orhan

bizden gökkuşağı olmaz o zaman!

Aynur Uluç

olur... çok iyi olur hem de... herkes kendini düşünsün bu terazide ama bizden gökkuşağı olur yani...tam da bu yüzden...  bir şeyin ayrıntısında boğulmak da mümkün; çünkü şiiri kabaca da yapabilmek cesareti, hayatı verir insana. denk geldiği yerden çiziktirebilmek... sonra çalışırsın istersen ince detaylarda... emek vermek başka iş. sonraki safhası işin... ama ilk iş nasıl ilişkileniyoruz kendi içimizde... buna bakmalı... bu önemli çünkü yolculuk oradan başlıyor.. illâ virtiyöz olcam diye direnmemek. çünkü o en iyiyi yapma gayretinde en olma gayretinde biraz ego vardır. dert değildir özne... "hayat kısa kuşlar uçuyor" demişti şair, dikkatli olmak lâzım))))

Uygur Orhan

şiirin kralı yoktur... o nereye gideceğini bilmez, sözcüklerden oluşur... şiir dizginsiz koşan; yaralanan hayvanlara benzer... kuralı yoktur şiirin.

Aynur Uluç

evet... "yara" bahsi... iyi anımsattınız bunu. yarayı hissediş var şiirlerinizde. bir şiiriniz ise direk yara'yı anlatıyor; yara benim özel ilgi alanlarımdandır... belki de şifacı olduğum için. sezai (sarıoğlu )'nin sözüdür; ondan ödünç alarak "yaralama defteri" isimli bir dosya açmıştım kendi arşivim için... ve orada yaralı dizeleri biriktiriyorum sürekli. kim bir şiirde yarasından söz etmişse alıp oraya koyuyorum. yara kardeşliği gibi yaralar birikiyor orada... sizden de dizeler var o dosyada. ilkini bir sohbetimiz esnasında bana söylemiştiniz... "yaraya tılsımlı sözcükler sür/ bak nasıl ışıyacak kabuğu" demiştiniz... anında iyileşmeye başlamıştı yaram... sürülmüştü çünkü tılsımlı sözcükler o anda. "şiir" böyle güzel bir şey işte...

Uygur Orhan

yaralarımızdandır tüm çizikler ve kelimelerle oynaşma serüvenimiz... bu konuda tam da başarılı olduğum söylenemez. devam, uzaktaki anlamın sesi ile yanıbaşımızdaki çığlığı duyumsatmaya... devam...

Aynur Uluç

YARALARIN VAHŞİ BİR HAYVAN OLDUĞUNA DAİR, isimli şiiriniz ne güzel örtüştü şimdi o kayanın içindeki atla. :)

Uygur Orhan

evet, bence de...

Aynur Uluç

o şiiri buraya almak istiyorum müsaadenizle...  muhabbetimizin burasına yakışır bence...

Uygur Orhan

aaaaaa!... evet.

Aynur Uluç

o halde yara bırakalım buraya usulsıcak...:

"yaraları uysallaştıramazsın /bilirsin/ yeşil bir ayin başlar/ içinde ağlamalar denizi olan bir adamın/ ses toprağında/ taşistan her yer/ yalnızca bir kavak yaprağına/ tutunduklarıydı o yamyaş yeşillikler /yüzünü sürdüğü/ üzünçlerinden dereler yapıp/ suskumistan her yer/ yalnız bir buluta binip/ göğün çarşafında gezinmeler şiiri/ yazmasa deli olacaktı ya/ aynen işte öyle bir şey/ bir dudak da benden sevdiceğim/ bir kızıl konca/ yaralar eğitilmez bilirsin/ yalnızca doğayla yüzleştirilir/ eğer dengi dengine değilse de/ yaklaşmışsa o da yeter/ yeşil bir büyü yontmalıyız artık/ bu sevinçten/ çığlık atmasa/ deli olacaktı/ kalabalık bir gemiye binip/ denizin çarşafını yırtmalar/ şiiri yazmalıyız artık/ hırçınistan her yer/ eğerinde kırgınlığı mahmuzlayan bir adamın/ sesi var sesimde"

Uygur Orhan

hep söyleşen... birbiri ile sessizlikte fısıldaşan iki ateş düşün... yalnızca iki ateş...

Aynur Uluç

ne güzelmiş :)

Uygur Orhan

bak nasıl yanıyor çırası imgelerin... hem yarayı ışıtıyor... daha iyi görebilmemiz için; hem de içinde iyileşme umudu yaratıyor.

Aynur Uluç

"bawo şerin" kim desem sözün burasında.

Uygur Orhan

öğrencilerim taktı bu lakabı bana. "şirin baba" demek.

Aynur Uluç

siz olduğunuzu anladım da emin olmak için sorayım dedimdi, bilgiçlik taslamayım; kim diyerek gireyim söze)))))

Uygur Orhan

vayyyyyyyyy!

Aynur Uluç

aah!.. anlamını tahmin edememişim ama... "yaralar bir gülücükle kapansa sahi..." dizeniz de girsin kayda o zaman, şirin baba :)

Uygur Orhan

evet...olabilir.

Aynur Uluç

sanırım toparlayabiliriz muhabbeti. eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Uygur Orhan

"sanat ekmeğimize tereyağı sürmez ama belki yediğimiz ekmeği sindirmemize yardımcı oluyor", desek hiç fena olmaz hani. keşke toplumun tümünün sanatsal yaratımlardan haberli olmasını ve üretme olanağını sağlayan bir düzen olsa... bunu da ancak bizim inadımız yaratacaktır. tabii ki asık suratlı felsefelerle değil.

Aynur Uluç

oyy bu da çok güzel bir dikkat çektiriş oldu... ki tüm çabamız bunun içindir.

Uygur Orhan

o çocuksuluğun bilinciyle... hem onlarla birlikte... ama onları dönüştürerek... "YENİ ÇIRALAR YAKMAK... SANAT... DİLİ GEÇMİŞ... MİŞLİ GEÇMİŞ SANATTAN GENİŞ ZAMANLARA YERLEŞTİRİLEN ŞİMDİKİ TUĞLALARDIR..." ben şu an orta anadolu'nun tam ortasında; erciyes dağı'nın eteklerindeki bir kentteyim. buradan ışık yaymak zor ama güzel, diyelim son söz olarak...

Aynur Uluç

:) çok teşekkür ederim. çok özel bir muhabbet oldu benim için.

Uygur Orhan

benim için  de öyle... en başta ne demiştik... aslolan o ilk heyecandır... o rüyamızda yanan renkler... acıların bileşkesi çizikler... yaralarımızı ışıtan da bu değil midir... AYNUR... DEVAM O ÇOCUKSULUĞA... bir acemi göçebe gibi renklerin kentinde şaşırarak ve bir taşın içindeki çınlamayı duyarak... duyumsayarak... haydi... rastgele tanışmamız... rastgele yeniden yaratmamız... rastgele yeni muhabbetler :)

 

Fotoğraflar: Eren Orhan, Güven Can, Murat Durgun, Mustafa Özdemir, Özcan Yaman, Tahsin Ayhan, Oğuz Bigbobo,Ali Tanrısever.

 

 

 

YORUMLAR

Bu Habere Yorum Yapılmadı. İlk Yorumu Siz Yapmak İster misiniz? 
Lütfen Resimdeki kodu yazınız
 

Net Haber Ajansı Tavsiye Formu

Bu Haberi Arkadaşınıza Önerin
İsminiz
Email Adresiniz
Arkadaşınızın İsmi
Arkadaşınızın E-Mail Adresi
Varsa Mesajınız
Güvenlik KoduLütfen Resimdeki kodu yazınız