Kültür

Şair, yazar, çizer Aynur Uluç ile bilmekler üzerine...

Şair, yazar, çizer kimliğiyle tanıdığımız Aynur Uluç ile bilmekler üzerine...

25 Eylül 2017 Saat: 09:54
Şair, yazar, çizer Aynur Uluç ile bilmekler üzerine...
Şair, yazar, çizer Aynur Uluç ile bilmekler üzerine...

Fotoğraflar: Şengül Çifçi, Ahmet İmran, Ömür Eğribel

"bilgi sahibi olmak insanı bilge yapmıyor, hatta bilgelikten uzaklaştırma riski var... bilgelik bildiklerimizi özümseyip unutabilmekle ilgili; taşıyıp durmakla değil... hatta sunmakla hiç değil.. sunmaya soyunmak kendini diğer insanlardan daha önde görmeyi besler... öğreten anlatıcı rolünde bir etkinlik yaparken göremeyeceksiniz beni bir daha... paylaşabilirim başımdan ve içimden geçenleri ama öğretici olamam artık..." şeklinde bir paylaşım düştü yazar, şair, çizer kimliği ile tanıdığımız Aynur Uluç'un sosyal medya sayfasına.. Bu hayli iddialı cümle üzerine kendisiyle konuşmak istedik.

-Bu cümleleriniz bilgelikle başlıyor ve bilgeliğin tarifini yapıyor. Paragrafınızı bitirme şekliniz ise bir meydan okumanın sertliğini, bir özeleştirinin dinamizmini ve bir davetin ipuçlarını taşıyor.. Bu konuyu biraz daha açar mısınız?

-evet bu konuda hayli uzun süredir kafa yoruyorum desem eksik kalacak. içime sinmeyen bir şey vardı desem daha doğru olacak. biliyorsunuz bizim etkinliklerimiz genelde benim anlatıcı olup yanımda bir ya da daha fazla arkadaşımın müzikleriyle ve sözleriyle katıldığı etkinlikler oluyordu. ki bu da çok samimi bir şekildi gerçekleştirdiğimiz etkinliklere bakınca. öğretici yanım belirgin değildi. genelde bir tema etrafında paylaşıma yönelik bir bilgilenim ve oradan oraya bağlayıp içinde gezinmek istediğimiz temada yolculuk yapmaktı niyetimiz.. ama düşündüm ki tek taraflı yapılan tüm yolculuklar eksik kalır. kendi kendimize konuşmak çalmak söylemek, bizi izlemeye gelenlerin de sunulanı almak şeklinde bir yerde olduğu bu format beni gitgide daha rahatsız etmeye başladı.  çünkü bir yerlerden, birilerinden, kavramlardan, sorulardan, cevaplardan; hep bir şeylerden söz ediyorduk ama hep biz ediyorduk. gelenlerse izliyordu. interaktif sohbetlerin çok büyük de bir riski vardır daha fazla efor sarf etmeniz gerekir. birisi sazı alır eline konuşur da konuşur.. ya da hiç kimse ortaya çıkıp konuşmaz. ama belki bu da kafamızdaki formatla ilgilidir.. şablonlaşmış formatlarda örneğin siyaset meydanı gibi çok katılımlı yerlerde dahi yine bir söz alıcı vardır ve yine klasikleşmiş şekilde tek elden yönetilir konuşma.

şimdi bunların hepsinin ters yüz edilmesinden söz ediyorsak hakikaten çok fazlasıyla yüreğinizi ortaya koymanız gerekiyor demektir. e koyuyorduk da bir başka nokta var diye düşünmeye başladım. hem beni onlara bir şey sunmalıyım türünde irite eden bir sorumluluktu bu, hem de biraz ince düşünürsek kibirdir düşündüm ki neden ben onlara bir şeyler anlatan olayım..

- Yaptığınız tüm sanatsal çalışmalarda olduğu kadar hayatınıza sanatı yedirişiniz üzerinden de sizi sürekli takip eden birisi olarak diyebilirim ki, siz bunu pek çok alanda yaptınız zaten... Özellikle çocuklarla yaptığınız şiir ve resim atölyeleri, kadınlarla yaptığınız ev etkinlikleri zaten bu şekilde gerçekleşmişti diye biliyorum.

 -evet, doğru biliyorsunuz, bunun ilk örneklerini çocuklarla yaptığım çalışmalarda deneyimledim. oraya öğretmen kimliğimle gidiyordum yani kelimenin tam anlamıyla öğretici...ve benden sadece bunu yapmam bekleniyor bile olabilirdi; ama orada sınıfa girince "ben sizden öğrenmeye geldim" dedim çocuklara, ezberleri bozuldu. birlikte aramanın keyfini yaşadık karşılıklı. önceleri "ne çizeceğiz öğretmenim" diyorlardı sürekli. "bilmiyorum" diyordum. "sizin ne çizeceğinizi ben nasıl söyleyebilirim, bunu söylemek benim ne haddime.. " şaşırıyorlardı... "nasıl yani... " onlara kişiye özel çocuk şiirleri seçmiştim hediye olarak... sepet içinde onları dağıttığımda bu sefer de "e peki bunu mu çizeceğiz öğretmenim" demeye başladılar. kendi üretimlerinin temasını da, şeklini de, malzemesini de, büyüklüğünü de kendilerinin seçmeleri konusunda özgür olduklarını  anlamaları zaman aldı. çünkü özgür olduklarını anlamaya yönelik kilitlerle çoktan donatılmışlardı bile. her girdiğim sınıfta iki saatten bile az zamanım vardı; o çocuklarla içlerindekini aramak, bulmak, verileni yıkmak ve pratikte yepyeni bir ürün yapmaları için. biz bunu birlikte başardık. çocuklar büyükler gibi ezber kalıpları iyice kemikleşmemiş olduğu için çok kolay bir şekilde oyunla bağ kurabiliyorlar. yeter ki siz onlarla oynamaya gönüllü olun.. ve fişiktirin onları... içlerindeki oyun dürtüsünü hatırlatın;  öğrenmenin sıkıcı bir şey olmayabileceğini kavratın yeter.. şarkıları bozun, kurallarla eğlenin...

çocuklar buna uygundur diyorum ama kadınlar da öyle aslında.. çünkü bunun benzerini ev kadın toplantılarında da gerçekleştirdik. kadınlarla bir evde doluştuk ve pastalar kekler eşliğinde sohbetler ettik, çaylar içtik. başta bana kuşkulu baktılar, çocuklar kadar kolay almadılar içlerine; ama sonra en yaralı dertlerimi onlara açıkça döktüğümü gördükçe, onlara üstünlük taslamadığımı fark ettikçe rahatladılar.. yine de çekilmiş kayıtlara bakıyorum ağırlıklı konuşan benmişim.

ve daha sonra sevgili peyda yurtsever ve merih aşkın ile önceki yıl tüyap kitap fuarı'nda "beraber uyduralım" isminde bir etkinlik yaptık. bu düşünce artık iyice olgunlaşmıştı kafamda.. ancak fuarın bu tür etkinlikler için ayırdığı düzen ve süre kısıtlılığını göz önüne alınca karşılıklı bir hâlleşmeye pek de uygun değildi. öncesinde karşılıklı motivasyonu nasıl akıtabiliriz diye . epey konuşmuştuk. ama madem ki koşullar uygun değildi, biz de şöyle yapalım dedik ve yaptık da: bize ayrılan sürenin yarısında etkinliğimizin bize ait olan bölümünü bitirdik yani ilk yarım saatinde. ve bizi izlemeye gelenlere dedik ki; "haydi bakalım bundan sonrası sizde; şimdi de biz sizi izleyelim." siz de gelmiştiniz o gün etkinliğimizi izlemeye.. ne ilginç sahneler ve ne katılımlar oldu değil mi, resmen işlediğimiz temayı devam eden konuşmalar, şiirler ve türküler girdiler o yarım saate. ve etkinlik nasıl desem; bal gibiydi.

-Peki zaten deneyimlemeye başladığınız bir şeyin ilânını yapmanızı tetikleyen şey nedir şimdi?

 -evet hayatta bir şeyleri kendi içimizde kurarız yaparız, yapamayız ama ilân etmediğimiz sürece buradaki gereklilik bir tema olarak gizli kalır. öğretmek niyetinin kibirli, o anda gerekliliğini içinizde hissettiğiniz bir şeyi paylaşmanınsa çoğaltan bir şey olduğuna dikkat çekmek isterim. bir de söylemlerinizde hep birlikte paylaşıyoruz deyip deyip aniden "öğreten anlatıcı" rolüne girerseniz kimse buna uyanmaz; sanırlar ki öyle yapıyorsunuz.. çünkü algı ilginç bir şeydir. paylaşımcı gibi görünüp bencil birisi olabilirsiniz yani. o anlamda bunu bu şekilde dile getirmeyi, açıkça masaya koymayı cesurca buluyorum ve kendimde o güveni görüyorum. yani mükemmel bir şey yapmak zorunda olmadığıma dair bir güvenim var..))))

bir süredir yaptığım doğaçlama ses kayıtları, şehir ve mekân sayıklamaları, ne çizeceğimi bilemeden elimin götürdüğü yerde çizmeye başlayıp ve öyle devam eden deneyimlerim, sahnede ne söyleyeceğimi önceden kurmadan yaptığım doğaçlamalar... hepsi beni buna hazırladı adım adım.. garantici olmak isteyen yanımız mükemmeliyetçiliğimizden kaynaklanır. mükemmelliyetçiliğimiz ise diğerlerinin algısını çok fazla önemsemektir en dış kabuğunda.. o zaman kendinize kalıplar koyarsınız.  öyle ki kendinizin bile fark edemeyeceği kadar incelikli ve ustaca koyarsınız kalıplarınızı, belki başkaları uyanır ancak siz fark edemeyebilirsiniz. insan kendindekini kanıksar çünkü... hele ki ısınan suda duran kurbağanın suyun ısındığına uyanamaması gibi kendi suyunuzda haşlanırsınız. bolca takdir alırsınız çevrenizden evet, ama içten içe kendi yolunuzu tıkadığınızı görmek gittikçe zorlaşır.

ve o kalıplarda en iyi, en başarılı, en bilgili olmak gibi suni gayeleriniz, dertleriniz olur zaman içinde. zaman içinde olduğu için de iyice bir yayılır davranım şeklinize.. oysa "bilmek zorunda olmama"nın verdiği aralıkta o kadar rahatsınızdır ki. şunu bilirsiniz ki; temelde kendinizi donanımlı tutmalısınız , hatta ezberlenmiş olmadığı için ezberleyenden daha çok donanımlı tutmanız icap eder.  düşünsenize konunun bütünü değilsiniz, gönüllü parçasısınız. fotoğraflarda baş köşeye kurulmayacaksınız; diğerlerinden ne kadar belirgin ve önde olduğunuzla değil, onlarla ne kadar eriyip kaynaştığınızla ölçeceksiniz kendinizi.. e sanat tam da böyle bir şey değil midir içimizdeki zincirleri kırmak öncelikle... yoksa kendi sınırlarını kıramamış birisinin insanlara bunu anlatmasından daha ironik bir şey düşünemiyorum.

- Hayli ilginç bir söyleşi oldu doğalca çıkan.. Altını özellikle çizmek istediğiniz bir kısım var mı?

evet, şu bölümün altını çizmek isteyebilirim. bu demektir ki; öyle önceden cebime koyduğum şiirler ve bilgilerle ortaya çıkmayacağım. onları yeri geldiğnce kullanabilirim burada ince bir ayar var. akarına geldikçe hep birlikte konuşacağız, belki konuyu bile birlikte belirleyeceğiz bilemiyorum.. hangi türküleri söyleyeceğiz, hangi türkülerde dinleneceğiz.. akış belirleyecek. ve ben bilemeyeceğimi bileceğim demek bundan sonra daha net... ve "bilmek zorunda değilim" diyebilmek, değerlendirme kritiklerinin tartışmasız oturtulduğu ülkemizde kolay bir çıkış değil farkındayım.. bir söyleşide şiirin şairlere  bırakılamayacak kadar ciddi bir iş olduğunu söylemeiştim, onun gibi bu da sivri bir cümle yani... masal anlatabilirim etkinlik öncesi hazır etmediğim; ancak yeri geldikçe anlatacağım ya da o an aklıma gelmeyecek olduğu için anlatamayacağım. şiirler koyabilirim konuşmamın içine... belki başını sonunu anımsadığım ve anımsamak zorunda olmadığım yine tamamını.. belki o anda söyleyecek bir tek söz bulamam, ne güzel hep ben mi bulmak zorundayım.. ohhhh.. düşünsenize ne kadar rahat olacak herkes.. ama seminere çağırdılar diyelim, ki oluyor eczacılıkla ilgili seminerlere anlatıcı olarak çağrılıyorum bazen; orada yapacağınız konuşma bellidir gibi görünüyor ilk bakışta.. o tür yerlerde dahi tek tarafın oynadığı bir sahneyi yıkmalı diye hayal ediyorum. bilme hevesini kanatlandıran müzikler katmalı meselâ bilgilerin içine.. bildiklerini anımsamaya çağırmalı gelenleri, hemen öğretmeye kalkmadan.. çünkü hiç kimse kendisini içinden geçiremediği bir türküyü göğsünde duyumsayamaz.. paylaşırız hep birlikte, az gidip çok döneriz e bu ne güzel olur..

dolayısıyla genele yayarsak; bu bakış açısı gelen katılımcılar için de bir kıymetli kapı açar. muradım o kapıdan hevesle ve hep birlikte girmek ve hep birlikte yol almaktır.

 

YORUMLAR

Bu Habere Yorum Yapılmadı. İlk Yorumu Siz Yapmak İster misiniz? 
Lütfen Resimdeki kodu yazınız
 

Net Haber Ajansı Tavsiye Formu

Bu Haberi Arkadaşınıza Önerin
İsminiz
Email Adresiniz
Arkadaşınızın İsmi
Arkadaşınızın E-Mail Adresi
Varsa Mesajınız
Güvenlik KoduLütfen Resimdeki kodu yazınız