Güncel

H.Oğuz Bilgen: Kalenin dibinde bir taş olaydım, gelene gidene yoldaş olaydım

Andığımız yer, Batı Anadolu kentlerinden birinde belediyenin denetiminde olan bir yaşlı bakımevidir.

14 Mart 2019 Saat: 00:54
H.Oğuz Bilgen: Kalenin dibinde bir taş olaydım, gelene gidene yoldaş olaydım
H.Oğuz Bilgen: Kalenin dibinde bir taş olaydım, gelene gidene yoldaş olaydım
HASAN OĞUZ BİLGEN
Sözcüğün sosyal, fiziksel kesitinde "durgunluk" anlamına gelen bir mekan düşünelim. Ki bu söz konusu yerde "durgunluk" bohçasının ağzını açtığımızda, içinden ortalığa huzur, dinginlik ve gönül rahatlığı gibi olumlu duygu durum fotoğrafları saçılsın... Ayrıca burada, insan aklının ve belleğinin belirleyici ve geçerli olmadığı, yaşanılan "o an" ve duygularla çok ters, ilgisiz, uzak, ıssız ve boş bakışlar söz konusu olsun. Hatta bu yabancı bakışlar, oradaki ürpertici dinginlik ziyarete gelenleri biraz rahatsız bile etsin.
Andığımız yer, Batı Anadolu kentlerinden birinde belediyenin denetiminde olan bir yaşlı bakımevidir. Hemen karşımızda, omuza dokunma uzaklığında oturansa Arif Usta ile bana donuk ve de anlamsız bakışlarla bakan, Spil soğuğundan mustarip kentin bir zamanlar ünlü ayakkabı boyacısı “Mavili” lakaplı çingenedir.
‘Mavili’ takma adı ile anılan ayrıcalıklı kişi, işinde titiz ve müşteride seçici, soyu tükenmiş bir ayakkabı boyacısı olmanın ötesinde, genlerinden ve mutfağından aldığı ilhamla kulağı güçlü bir müzisyendir. ‘Mavili’, işini yaptığı zaman içinde müşterileri ile pek yüzgöz olmaz. Ne var ki işini de gereğince yapar ama parasını da alır… Ayakkabı boyacısı Mavili, ayrıcalıksız her müşterisi ile gönlünce, içinden geldiğince konuşur, yarenlik eder. Kimi müşterileri vardı ki, Mavili'nin gözünde çok değerlidirler. Zor bulunan bu insanlara saygıda ve hizmette kusur etmemek gerekir.
Daha çok hoş sohbet, çok daha fazla neşeli, hareketli olunmalıdır. An gelir coşar; iki elindeki uzunca ve de eğri iki boya fırçası ile ritm tutar, oynak, harekeli türküler ve gerçekten gırtlak/cesaret gerektiren şarkılar söyler. Sesi de ritm becerisi, kulak yeteneği gibi muhteşemdir.. Ol türkülerini gözü kapalı, huşu içinde dinleyen, hani "o değerli müşterileri"nden olan 'Fikri Hoca'dır. O, Köy Enstitüsü kökenlidir; insanın, sanatın, emeğin değerini bilir. İnsana, çocuğa, kitaba, alın terine, kuşa/ börtü böceğe değer verir. Karaköy'ün Saruhanbey İlkokulu’nda görev yapar; özgüvenli, okuyan, sorup araştıran, sorgulayan öğrenciler yetiştirmeye çabalar.
Daha çok Ruhi Su'dan dinlemeyi sevdiği “Kalenin Dibinde Taş Ben Olayım” türküsü, elbette onun da hoşlandığı türkülerdendir. Ne ki, 1972 yılının martlı günlerini yaşamaktadırlar; 12 Mart Askeri Darbesi'nin rüzgarı hız kesmeden sürmektedir. Birçok yer gibi çarşı da tekin değildir; esnaf kuşkucu ve de ihbarcıdır. Mavili umursamaz... O, anadan doğma aydınlık, hoşgörülü, sevgi dolu bir insandır. İçinde kötülük, hainlik olmadığından, çevresinde de olmamalıdır, olmaması gerekir(!) Uzun kayıklar misali eğri fırçalarını boyacı sandığının üzerinde, türkünün gelişine uygun takırdatır. " Gelene gidene yoldaş olayım..." 
Coşkusu hayli artmıştır;  Fikri Hoca'dan "ayağını değiştirmesini" ister. Keyfine diyecek yoktur.
Öğretmen ise denileni yapmaz; Mavili'nin gözlerinin içine ısrarla bakarak, ama usulca " Bu türkünün Sıkıyönetim Komutanlığınca yasaklandığından haberin yok galiba" der.
Mavili’nin yanıtı, arif olmaktan ötürü tarihe not düşer niteliktedir: “Sen de bari korkma be Fikri hoca!? Devamında bak ne diyor: Bacısı Güzele Phral (kardaş) Olaydım"
"Gelene gidene, hesapsız kitapsız, kitabın orta yerinden, göbeğinden kardeş olmak, kardeş olmaya gönüllü olmak, yarenlik yapmak, el alem, öteki beriki, sapı çöpü, ama mama demeden barışık olmak, gönül huzuru içinde bir arada, gürültüsüz patırtısız, kayış atmadan yaşamak ne güzel be abi…”
Ayakkabı boyacısı Mavili’nin tertemiz yüreğinden çingene dilince dökülen "Phral Olaydım" sözleri, Köy Enstitüleri gibi eşitliğin, kardeşliğin, barışın, üretkenliğin okullarında okumuş öğretmenin bile içinden geçip de, -yaşanılan günlerde- öldür Allah söyleyemediği, dillendiremediği sözlerdir… Aynı 12 Mart 1972 günleri, kara trenden iner inmez, Haydarpaşa Garı'nın o ünlü tarihi merdivenlerinden ilk kez gördüğü denizi hayranlıkla izleyen köylünün, Karaköy’ün amele kahvehanelerinden birinde “Deniz’i Gördüm” demesiyle başına olmadık haller geldiği günlerdir. (X)
Yakın tarihin kamerası hızlı çekimdedir… An itibari ile yine belediyenin söz konusu vasat yaşlı bakımevindeyiz. Demirci Arif Usta hemen yanı başımda ve suspus…
Ayakkabı boyacısı “Mavili” takma adı ile ünlü, o " neşe veren, neşelendiren, eğlenceli" kişi anlamsız ve boş gözlerle bana ve demirci ustasına bakmakta.
. . .
Yaşlı bakımevinde huzuru ve dinginliği anlatan, belki durgun göllerdeki sessizliği ve ıssızlığı da içerebilen "durgunluk" sözcüğü, ekonomik literatürde özgün adıyla "resesyon" olarak geçiyor ve hiç de hayırlı bir anlama gelmiyor. AKP'nin ithalatı ve betonu esas alan, duvara toslamış kriz ekonomisinde, gözle görülür bir düşüşü yere çakılışı, çarşı da, pazar da, mutfakta yaşanan yangını temsil ediyor. Ekonomi sözlüğündeki "Resesyon" sözcüğü işsizliğin/pahalılığın artmasına, çalışanların ücretlerinin düşmesine, gelir dağılımının derinleşmesine, kurulu düzenin sınıfları arasındaki uçurumun artmasına uygun düşen bir sözcük…
Bu durum, toz pembe sahneler, mutlu mesut insanlar, bol yanılsamalı olaylar gösteren eskimiş bir filmin, eski bir yazlık sinemanın beyazperdesinde donması, giderek yanıp kopması gibi de düşünülebilir... Yaşı altmışı geçmiş insanlar çok iyi bilir; Anadolu'nun eski sinemalarında böyle birşey olduğunda, seyirciler hemen -özellikle de çocuklar- bir ağızdan "Makinist uyuma" diye bağırır, yıpranmış film şeriti ile hiçbir ilgisi/sorumluluğu olmayan zavallı adamcağızı yuhalar, ıslıklardı.
. . .
Şimdilerde yine ıslıklar geliyor kulaklarımıza... Tiz ama güçlü, hep bir ağızdan, sanki tek bir yürekten gelir gibi ıslıklar. İnsana yazılı/görsel basın zoruyla, abartısız neredeyse silah zoruyla yıllardır izlettirilen yalan filmi perdede donup kalmış, yanmış durumda. "The End"i görmeden "resesyon"u gördük. Şerit koptu ve birbirine dolandı, makara karmakarışık... Makinist bu kez şuçlu ama, hemde çok, cebince, cüzdanınca, midesince, ailesince, sülalesince suçlu. Hem suçlu hem güçlü... "Artık izleyici değil, katılanız, karışanız, karşı çıkan, itiraz edeniz" diyenlere efeleniyor, parmak sallıyor, hem de çemkiriyor.
Makinist bu kez gerçekten suçlu... Bu yüzden İstiklal Caddesi'ndeki kadınların ıslıkları bu denli çok, bu denli öfkeli, bu denli güçlü...

YORUMLAR

Bu Habere Yorum Yapılmadı. İlk Yorumu Siz Yapmak İster misiniz? 
Lütfen Resimdeki kodu yazınız
 

Net Haber Ajansı Tavsiye Formu

Bu Haberi Arkadaşınıza Önerin
İsminiz
Email Adresiniz
Arkadaşınızın İsmi
Arkadaşınızın E-Mail Adresi
Varsa Mesajınız
Güvenlik KoduLütfen Resimdeki kodu yazınız