Kültür

"Ve her şeyden önemlisi hayalleri olan insanlar var"

Sevgili Dursun Yıldız dün akşam Karşı Sahne'de yaptığımız etkinliği öyle ince detayları da fark ederek anlatmış ki bir kez de harflerle kameraya almış ve kaydetmiş adeta.

13 Aralık 2018 Saat: 00:04
"Ve her şeyden önemlisi hayalleri olan insanlar var"
"Ve her şeyden önemlisi hayalleri olan insanlar var"

Aynur Uluç

Sevgili Dursun Yıldız dün akşam Karşı Sahne'de yaptığımız etkinliği öyle ince detayları da fark ederek anlatmış ki bir kez de harflerle kameraya almış ve kaydetmiş adeta.

"Kadıköy ‘Karşı Sahne’ de bir gece buluşması : “Ya göz kırparsak”.

Sahnede yerini alanların bazılarıyla yakın bir süre içinde tanıştım; bazılarını da orda kısa sohbetler arasında tanıdım... Sevecen dostça dokunuşlardı her biri...

Yazar şair/ressam Aynur Uluç’tan başlayayım. Şiirleri, resimleri ve yazılarıyla aklıma giriyor en çok. Belleğime kaydedilmiş bir kere, ona bakarken de hafızamda bir film şeridi gibi hepsi geçiyor... Tıpkı bir filmi özetleyen o kısa fragmanlarda olduğu gibi. Öyle çok yaygın olarak bilinmeyen, şöhretsiz belki, potansiyeli içinde saklı gizli bir yetenek ama kendisi. Yalnız resimlerinde görülen detaylarındaki o derinlikli dokunuşlarıyla ve şiirlerindeki imgesel vurgularıyla değil, aynı zamanda, sahne performansı, insiyatifli duruşu ve durum yönetme kabiliyetiyle de öne çıkan bir kadın...

Bir diğeri Meral Demir, yanık Anadolu ezgileriyle ve en çok ‘Ay dilberey’ ile ‘Turnam gidersen Mardin’e” türküsünü söylerken yorum tarzındaki içtenliğiyle hafızama girmiş. Akla geldikçe de sahnedeki o beden diliyle kaynaşıp aynılaşan içten seslendirilişi insanın içini yüreğini ısıtıyorken de sizi alıp götürüyor ötelere. Yüreğin o penceresinden dışa vuran ve parıltılı yanan bir aşkın giz yüklü bakışlarıyla kaynaştırıyor yeniden sanki. Bir özlemin yanık şarkısında yeniden tüter aşk. Kimi şarkılar insanı öyle kaynaştırır buluşturur işte!

Hatice Yanık, seslendirdiği duygu yüklü bir Grek ezgisiyle aynı yörüngeye çekiyor izleyicisini hemen. Ve yalnız tiyatro sahnesindeki diğerleri gibi bir yetenek değil o, aynı zamanda resimlerinde işlediği çizimlerdeki detaylarıyla da dikkat çeken bir kadın. Ve bende de en çok bu yanıyla hafızamda görüntüleniyor.

Bir de sahneye çıkan şair Paul Fülop var gecede. Annesi Macarmış. Almanca iki şiirini okudu bize. Kendi dilinde okuduğu şiirlerini anlamadıysam da, beden diliyle yakaladığım kadarıyla, yüz hareket ve mimiklerine yansıyan içten okuyuşuyla bütünleşen ve Avrupa’da nesli tükenmiş o eski yaşam tarzının içinden günümüze kadar nasıl da sızıp gelmiş, eşine az rastlanılan duygulu bir adam, belli. Bizimkilere takılıp buralara kadar gelmiş ve sahnede gecenin seçilmiş bir karesinde o da loş renkli Işıklar içinden görüntüleniyordu.

Ve gurubun gitar ve bateri eşliğindeki nostaljik şarkıları, Aynur’un şiirleriyle nasıl da kucaklaşıyor, bütünsel bir armoniye dönüşüyordu. Ve dönüştürülüyorken de imgelerin içinde saklı bir çok mesajlar atılıyordu izleyicilerin zihinlerine. Bateride Cihan Barış Erdoğan ritme ne zaman ne şekilde girmesi ne zaman arkasında durması ne zaman önünde koşması gerektiğini iyi sezen bir müzisyen. İnan Tat ise müzik aletleri ile özel bir yakınlık kurmuş pek çok enstrümental albümde imzası olan bir müzisyen. Bağlama ve gitarla eşlik etti geceye. Yeni tanışmış olduklarını öğreniyoruz Aynur’un anlatılarından ama müzik diliyle kurdukları köprüde nasıl birbirlerine ulaştıklarını da kolayca…

Gecede şarkılar söyleyen Armağan Uludağ, Avusturya İnnsburk’ta yaşıyor. Bu özel etkinlik için gelmiş Türkiye’ye. Albümünde yer alan “ büyümek” isimli şarkısını sahnede seslendirmeden önce bize anlattığı anısı kalbimde şu cümle ile birleşti:

“Hayat hepimizin önüne yalnızca bir kez okunması için konulan, bir masaldır….”

“Sevdiğim insanların tek tek aramızdan ayrılmasının verdiği duygu yoğunluğu, kendimi bulabilme çabalarım, içimdeki büyümekten korkan çocuğun hayallerini kaleme alıp, bestelememle başladı albüm yapma sürecim. Uzun yıllardır amatör bir müzisyen ve bir anne olarak yaşamaktayım. İçimde, dinlemeyi seven insanlarla paylaşabileceğim pek çok tecrübem birikmişti. Söz ve müziği bana ait üç, müziği bana ait iki, ,toplam on eserin yer aldığı albümümde, adın olmayı, sevgiyi, sevdayı, coşku ve ayrılığı, kısaca insana ait tüm duyguları, yüreklerinizin en güzel yerinde hissedebileceğinizi umuyorum.” diyor Armağan Uludağ albümünde dinleyicilerini selâmlarken.

‘Kocaman adamlar aslında minnacık, masallar ister çocuksu kadınlar’ şarkısını açıp youtube’dan da dinliyorum bir daha... Bu duygu ve düşünceler içinde Kadıköy ‘Karşı Sahne’den ayrılırken, yolda, Sezai Sarıoğlu’nun derin imgesel anlatımlarıyla da geçmiş ve gelecek arasında kopuş ve geçiş süreçlerini de düşünceme dokunur durur. Bir yanı nostalji yüklü sözler o bembeyaz sakalları üzerinde, bembeyaz saçlarını başın her iki yanından aşağı doğru yatırmış hâliyle, genç kuşak devrimcilerin en yaşlısı imajında, eski tüfek sayısız emektarımızdan biri, o da yerini alıyor gecenin bu karesinde...

Onların bende bıraktığı etkilerin izleri üzerinde belleğimde çalkalanırken dönüyorum mekânıma. Bir yanım Meyhane’de, buradaki sanat şarkıları arasında rakı muhabbeti... Arada ofsayt diye düdüğü çalıp durdurduğum, sarı kart gösterip dışarı çıkardığım kimi görüntüler olsa da, burada düzeyli takılmalar arasında az da olsa keyifli geçiyor kimi zaman. Etrafımızı kuşatan kirlenme olmasa, çok daha güzel kapanırdı gecelerimiz.

Komşu mekânların önünden yerime geçerken de bakınıyorum etrafıma. Pub’lar, türkü barlar, tavernalardan şarkı-türkü, pop-roc birbirine karışmış dağılıyor etrafa. Seyrek geçen kadın ve erkeklerin arasından yine o kara kaputun içinde bir adam ağır ağır yürürken de düşüncesinde dalıp bakınıyor. Havada uçuşup dağılan ama hiç bir iz bırakmayan ve bir süre sonra oradakiler gibi , tükenip yok olan, feryat-figan türküler, arabesk karışımı şarkılar !...

Hani müzik ruhun gıdasıydı! Nasıl bir müzik ki, dinliyorsunuz da ruhunuza gıda olacağı yerde , her biriniz enkaz olup çıkmışsınızdı!..

Kapitalist mülkiyet ilişkilerinin insanı getirdiği bu yerde, mutluluktan pay alamayan insanların hayatı öyle geçiyor olmalı ki, şarkılarına da yansıyordu işte bu!

İşte burayı ‘Karşı Sahne’dekilerle, bir diğer açıdan bizimkilerle karşılaştırıp duruyorum bir an. Şu bizdekiler ne güzel! Onlar gibisi yok işte!, diyorum kendi kendime. Burda bir ruh ve canlanma var, geleceğe dair bir sesleniş... Hayat, coşku, umut ediş… Ve her şeyden önemlisi hayalleri olan insanlar var.

Ve ne güzel demiş Bob Marley,” Eğer gerçek aşk istiyorsan, tene değil kalbe dokunacaksın.”

Eli öpülecek asıl kadınlar bu yakada! Eli kalem de tutan öpülesi o pençeler de asıl burada!..

Ne işimiz var bizim o çöplüklerde... Bize mezar yerlerde ne işimiz var.

Dursun Yıldız"

Fotoğraf: Semra Şimşek

YORUMLAR

Bu Habere Yorum Yapılmadı. İlk Yorumu Siz Yapmak İster misiniz? 
Lütfen Resimdeki kodu yazınız
 

Net Haber Ajansı Tavsiye Formu

Bu Haberi Arkadaşınıza Önerin
İsminiz
Email Adresiniz
Arkadaşınızın İsmi
Arkadaşınızın E-Mail Adresi
Varsa Mesajınız
Güvenlik KoduLütfen Resimdeki kodu yazınız